1886 (İlim Tahsili)
9 yaşında ilim tahsiline ilk olarak Tağ medresesinde başladı. Resûl-ü Ekrem’i (s.a.v.) gördüğü bir rü’yasında ilim için şefaat talep etmesinden sonra akranları arasında kuvvetli hafıza ve güçlü zeka ve muhakeme yeteneği ile sivrildi. Halk ona “Molla Said-i Meşhur” dedi; hocaları ise ona 14 yaşında, zamanın harikası manasına gelen “BEDÎÜZZAMAN” ünvanını verdi.
Temel İslamî eserlerden doksan kitabı ezberledi ve üç ayda bir, hafızasından tekrarlamaya başladı.
1899 (Mücahedeye Başlaması)
İngiltere Sömürgeler Bakanının yaptığı bir konuşmada, elindeki Kur’an’ı göstererek:
“Bu Kur’an, Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakiki hakim olamayız.
Ya Kur’an’ı ortadan kaldırmalıyız veya onları Kur’an’dan soğutmalıyız.” demesi Bediüzzaman’ı derinden etkiledi,
“Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez mânevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya ispat edeceğim ve göstereceğim.” diye mücahedeye başladı.
1906 (Te’lifata Başlaması)
İlk te’lifi olan “Ta’likat” ve “Kızıl Îcâz” adlı iki eseri kaleme aldı.
1907 (İstanbul’a Gelişi)
Fatih’te kaldığı handa odanın kapısına: “Burada her müşkül halledilir her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz.” levhasını asarak âlimleri sual sormaya davet etti.
1909 (31 Mart’taki Rolü)
31 Mart Hadisesi’nde askerlere hitap ederek isyandan vazgeçmelerini sağladı.
Sekiz taburu itaate getiren konuşmasını yaptı ve “Kahraman Askerlerimize” ve “Asakire Hitap” başlıklarıyla gazetelerde yazılar yazdı.
Divan-ı Harb-i Örfî’de yargılandı ve suçsuz bulunarak beraet etti.
1911 (Şam’da Hutbe Vermesi)
Şam Emevî Camii’nde, yüz âlimin içinde bulunduğu on bin kişilik bir cemaate, “İslam âleminin içinde bulunduğu durum ve hal çareleri” hakkında uzun bir hutbe verdi.
Bu hutbede “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak.
Ve hakim, hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak…” şeklindeki müjdelerini sık sık tekrar etti.
Türkçe olarak Münâzarat, Muhâkemat, Teşhis-ül illet, Deva’-ül Ye’s, El-Hütbet-üş Şamiye isimli kitabları te’lif etmiştir.
1912 (Şark Üniversite Projesi)
Şark’ta bir üniversite kurulması için padişahtan tahsisat sözü alarak Van’a tekrar döndü, Medreset’üz Zehra’nın temelini attı.
Bu medresede aynı zamanda dini İlimler, fenni İlimler ile birlikte tahsil edilecek;
“Lisan-ı Arabî vacib, Kürdî caiz, Türkî lazım” olacaktı. Gayesi;
* Medreselerin eğitim metotlarını birleştirip düzenlemek…
* Cehil ve taassubu kaldırıp yerine delil ve muhakemeyi yerleştirmek…
* Fennî ilimleri medrese eğitimi içine almak…
* Medrese, okul ve tekke gruplarını barıştırmaktı.
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassub; ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder.”
1914 (1.Dünya Harbine Katılması)
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, ders verdiği talebeleriyle, gönüllü alay komutanı olarak Pasinler cephesinde görev aldı. 1915’te Cephede İşaratü’l-İ’caz kitabının te’lifine başladı
1916 (Ruslara Esir Düşmesi)
Doğu cephesinde Ruslarla mücadele ederken, birçok talebesini şehit verip, kendisi de Bitlis kuşatmasında esir düştü ve Rusya’ya esir kampına götürüldü.
1918 (Esaretten Dönüşü)
Esaretten firar ederek İstanbul’a gitti. Savaştaki başarılarından dolayı Genelkurmay tarafından kendisine savaş madalyası verildi. Şeyhülislam tarafından, ilmiye sınıfına ait bir paye olan “Mahreç” unvanı kendisine verildi. “İslam Akademisi” adıyla da bilinen “Dârü’l-Hikmeti’l- İslâmiye”ye âza olarak atandı. İşaratü’l-İ’caz isimli eseri neşredildi.
1922 (Ankara’ya Gidişi)
Ankara Hükümetinin ileri gelenleri ve bir grup milletvekili tarafından yapılan ısrarlı davetler üzerine Ankara’ya gitti. TBMM’de kendisine hoşamedi (karşılama) merasimi yapıldı ve kürsüde kısa bir tebrik konuşmasının ardından dua yaptı. Ankara’da “Katre, Zeylü’l-Katre, Habbe, Zeylü’l-Habbe, Zerre, Şemme, vb.” eserlerini te’lif etti.
1923 (Van’a Dönüşü)
Meclis’te mebuslara hitaben 10 maddelik bir beyanname neşretti.
“Medresetü’z-Zehrâ”nın inşası için Meclise verdiği kanun teklifi 163 milletvekili tarafından kabul edildi.
Ankara’da kaldığı altı aylık izlenimleri neticesinde, teşhisini koyduğu manevi hastalıkların siyaset yoluyla tedavi edilemeyeceğini anladı. Ankara’dan ayrıldı, Van’a gitti.
1925 (Sürgün Edilişi)
Şeyh Said hadisesi bahane edilerek siyasi bir kararla Van Erek dağındaki inzivâgahından alındı. Anadolu’nun batı illerine 25 yıl devam edecek olan sürgün hayatına gönderildi.
1926 (Risale-i Nur’u Te’lifi)
Burdur’da sekiz ay kaldıktan ve “Nur’un İlk Kapısı” isimli risaleyi telif ettikten sonra, Isparta’ya getirilip iki ay tutuldu ve ardından sekiz yıl ikamete mecbur edilmek üzere Barla’ya sürüldü.
Büyük çoğunluğunun Barla’da te’lif edildiği ve Bediüzzaman’ın “Netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım” dediği Sözler, Mektubât, Lem’alar başta olmak üzere Risale-i Nur eserlerini te’lif etmeye başladı.
1934 (Isparta’ya Tehciri)
Sırf, dinî ve ahlakî eser yazdı ve insanları ahlaksızlıktan ve dinsizlikten kurtarmaya çalışıyor diye, Barla’dan alınıp tekrar Isparta merkezinde sekiz ay kadar ikamete tabi tutulmak üzere getirildi.
1935 (Eskişehir Mahkemesi)
Dini neşriyat yaptığı sebebiyle, bir kısım talebeleri ile birlikte tutuklandı.
Bir süre sonra da 163. maddeden yargılanmak üzere Eskişehir hapishanesine gönderildi.
Bedîüzzaman hapishanede Yirmi Yedinci, Yirmi Sekizinci, Yirmi Dokuzuncu, Otuzuncu Lem’aları ve Birinci ve İkinci Şuaları te’lif etmiştir.
1936 (Kastamonu’ya Sürgün Edilişi)
On bir ay Eskişehir hapishanesinde tutuklu kaldıktan sonra, mecburi ikamet için Kastamonu’ya götürülmüştür. Sekiz sene kadar devam edecek olan sıkı bir takip, zulüm ve ağır zehirlenmelerle geçecek Kastamonu Hayatı’nda, Kastamonu Lahikası ile Üçüncü Şuâ’dan Dokuzuncu Şuâ’ya kadar, Hizbü’l-Ekber-i Nurî risâlelerini te’lif etti.
1941 (Risâlelerin ilk Beraatı)
Risale-i Nurların ilk beraat kararı Ispartada verildi.
1943 (Denizli Mahkemesi)
Denizli’nin Çivril kazasının Homa nâhiyesinde bir şikayet bahane edilerek Anadolu çapında bir kısım Nur talebeleri Bedîüzzaman ile birlikte, Denizli hâpishanesine sevk edildiler. Dokuz ay kadar Denizli Hapsinde tutuklu kalan Bedîüzzaman ve beraberindeki Nur talebeleri suçsuz bulunarak beraat ettiler.
Mahkeme 15 Haziran 1944 tarihinde bütün Risâle-i Nur ve Nur talebelerini beraat ettirdi. Bu kararla Risale-i Nur davası kaziye-i muhkeme halini almıştır.
Said Nursi hapishanedeyken Meyve Risalesi ile On İkinci ve On Üçüncü Şuâ’ları te’lif etti.
1945 (Birinci Emirdağ Hayatı)
Denizli beraetinden sonra sıkı tarassut altında geçecek ve dört sene sürecek olan Emirdağ’daki mecburi ikameti başladı.
Risâle-i Nurlar teksir makinesiyle çoğaltılmaya başlandı. Emirdağ Lahikası’nın birinci bölümü te’lif edildi.
1948 (Afyon Mahkemesi)
Bedîüzzaman ve Nur talebelerinin inkişaf eden îmanî hizmetlerini durdurmak maksadıyla harekete geçen gizli komiteler, hükûmete evham verdirerek Bedîüzzaman ve bir kısım Nur talebelerini Afyon hapishanesine topladılar. Mahkeme beraetle neticelendi.
Said Nursi hapishanedeyken On Dördüncü ve On Beşinci Şuâları te’lif etti.
1949 (İkinci Emirdağ Hayatı)
Eylül ayında Afyon hapishanesinden serbest bırakıldıktan sonra 3 ay Afyon’da mecburi ikametinin ardından aralık ayında tekrar Emirdağ’ına gitmek mecburiyetinde bırakıldı.
1952 (Gençlik Rehberi Mahkemesi)
“Gençlik Rehberi” mahkemesine katılmak üzere İstanbul’a gelen Bedîüzzaman, yoğun bir ilgiyle karşılandı ve mahkeme beraatle sonuçlandı.
1953 (Isparta Hayatı)
Asıl ikametgâhı Emirdağ’ında iken bu tarihten sonra kendi iradesiyle ve Ispartalıların da daveti üzerine Isparta’ya gitti.
Bundan sonra ekseriyetle Isparta’da İkamet etti.
Bazen Emirdağı’nda, bazen Eğirdir’de bazen de Barla’da kalırdı.
Bu zamanlardaki hizmet safhalarının bazıları:
* Muhtelif vilayet, kasaba ve köylerdeki Nur talebelerinin, bulundukları muhitlerinde Nurları okumak, yazmak, okutmak ve neşrine çalışmak.
* Isparta ve İnebolu’da, teksir makinesiyle Nur Risalelerinin mecmualar halinde teksiri ve etrafa neşri.
* Risâle-i Nur Külliyatı’nın matbaalarda serbest basılmaya başlanması.
* Risale-i Nur’un, vatan ve milletin nesl-i âtinin saadetine vesilesi cihetinin hem Anadolu’ya hem âlem-i İslâm’a ve insaniyete duyurulması.
1956 (Risalelerin Matbaa Basımı)
Afyon Mahkemesi bütün Risale-i Nurların beraatine ve sahiplerine iadesine karar verdi.
Risale-i Nurların neşri serbest bırakıldı.
Bu tarihten itibaren Risale-i Nurlar Latin harfleriyle matbaalarda çoğaltılmaya başlandı…
Davet üzerine “Isparta Askeri Tugay Camii”nin temelini attı…
1960 (Vefatı)
Isparta’da ikamet eden Bedîüzzaman, ani bir kararla Urfa’ya gitmek üzere üç talebesiyle yola çıktı.
İki gün sonra Ramazan’ın 25. günü, Çarşamba gece saat 03.00 civarında bu fani âleme veda ile emanetini Hakk’a teslim etti.
Halil-ür Rahman Camii avlusuna defnedildi.